Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

EVLİLİK VE AİLE ÜZERİNE

Resim
EVLİLİK NEDİR? Evlilik kurumu diyoruz, önceden neden kurum dediklerini çok düşündüm. Sanki şirket ya da işletme der gibi resmi ve bir tuhaf gelirdi bu tabir. Çünkü evlilik deyince aşk gelir akla ,sevgi gelir ,çocuk, aile gelir . Ama evlenince anladım ki doğru bir bakıma. Çünkü evlilik de bir kurum gibi belli kuralları, koşulları, ihtiyaçları olan bir yer. Onu da iyi yönetmek, idare etmek ve ayakta tutmak gerek. Devamlılığını sağlamak için sahip çıkmak, uğraşmak, gayret etmek gerek, dayanışma ve iş bölümü gerek. Ayakta kalmak için gerektiğinde değişmek, değişime ayak uydurmak gerek. İste tüm bunlar bir evlilikte olmazsa olmazdır. Bir de bunun içine bolca sevgi ve yeterince saygı kattık mı tadından yenmez olur. Burada yazmak kolay tabii ama onun yaşatmak gerçek anlamda emek ister. Evliliklerin uzun ömürlü olması için en başa saygı ve hoşgörüyü ekleyip kalan her şeyi de ardına ekledik mi tamamdır. Fakat son yıllarda çok da uzun ömürlü değil evlilikler. Çünkü geleneksel düşünce tarzı

KİBİRDEN UZAK DURALIM

Resim
Kibir Kibir, kendini herkesten üstün tutma,büyüklenme olarak ifade edilir. İsim olarak da ne kadar nahoş gelir kulağa öyle değil mi? Hayatım boyunca sosyal çevremde hep kaçındığım bir duygu oldu bu. İnsan kendini sevmeli elbette, varlığını bir değer olarak görmeli ki her varlık özeldir zaten ama bunu bir ego haline getirmemeli. Sanki kim kusursuz ki, hangimiz mükemmel olduğumuzu iddia edebiliriz. İnsan kusurlarıyla bir bütündür, zıtlıklarla aşikardır varlık dediğin.O halde bir insani kibre iten şey ne olabilir ki diye çok düşünürüm. Sanırım bu duygu insanın zamanında yeterince karşılanmayan sevgi ve takdir görme ihtiyacının eksikliğinden ortaya çıkıyor. En azından maslow un ihtiyaçlar piramidinden yola çıkarak, gereken zamandan karşılanmayan ihtiyaçların hayat boyunca telafi edilmeye çalışıldığı ve bu tamamlanmadan bir üst ihtiyaç basamağına geçilemediğini öğrenmiştim. Çünkü insanine varacağı en son yer kendini gerçekleştirme noktasıdır. Maslow 'a göre kendini gerçekleştirm

GÜZEL BAKMAK SEVAPTIR

Resim
GÜZEL BAKMAK SEVAPTIR Bu sözü birçoğumuz yanlış biliriz. “Güzele bakmak sevaptır “denir halk arasında. Ha güzele bakmak sevap mı bilmem ama güzel şeylerin de insanın içini aydınlattığı da yadsınamaz. Simdi soralım güzel nedir, güzellik nedir? Güzellik görecelidir derler. Birine güzel gelen bir diğerine öyle gelmeyebilir. Ama bazı güzellikler de vardır ki herkes aynı nazarla bakar. Bu iş biraz da kişi ile alakalıdır. Her insanın kendi içinde yarattığı bir estetik algısı vardır. Eğer o estetik algısına uyuyor ise onu güzel olarak nitelendirir. Ama benim anlatmak istediğim şey aslında her şeyin doğru açıdan bakarsak bir güzellik olduğudur. Zihnimizdeki tüm sınırlamaları kaldırırsak bunun mümkün olduğunu görürürüz. Çünkü güzellik sadece beş duyumuzla algıladığımız bir şey değildir aslında. Her şeyin içinde mutlaka gizli bir güzellik vardır. Bir suret olarak bakmamak sirete   bakmak gerekir. Leyla Mecnun hikâyesini hepimiz biliriz. Hatta Leyla’nın oyle çok da güzel bir ka

DÜNYAYI SEVGİ KURTARACAK

Resim
SEVGİYİ ABARTALIM Neden güzel şeyler bazı insanları rahatsız eder ki? Birinin birini sevmesi, hatta çok sevmesi ve bunu sevdiğine hissettirmekten ziyade göstermesi neden yanlış olsun.Birini mutlu etmek için güzel sözler söylemek, onu onore etmek; onu gösterdiği caba, takındığı tavır ya da bir düşüncesinden dolayı neden takdir etmesin ya da övmesin.Özel olsun ya da olmasın, bir günü sevdiği için anlamlı ve özel kılmak için ona çiçekler alıp, dizeler yazıp, sürprizler yapmasın. Bunun nesi yanlış ki? Abartılacaksa varsın sevgiyi abartalım, biri için söylediğimiz o güzel sözleri, iyi niyetleri abartalım, hayallerimizi, çocuksu duygularımızı, en iyi huylarımızı, en naif yanlarımızı abartalım ne kaybederiz?Yoksa öfkeler, kavgalar,gereksiz hırslar,yaşanmamışlılıklar,kıskançlıklar ,kırgınlıklar,keşkeler büyüyecek bir yerlerde..Geçmişimiz, işimiz, mizacımız, bakış acı'mız ya da önceliklerimiz buna izin vermiyorsa, yani Biz yapmıyor ya da yapamıyorsak, neden birileri bunu yaptığı veya

KADER Mİ?

Resim
  HAYAT MÜCADELEDİR Bazen bir olay yaşarız ve haksızlığa uğradığımızı düşünürüz. Durum şu ki aslında iki tarafta kendince haklı olduğunu düşünür. Peki, gerçekten kim haklı kim haksız bilinmez ama mutlaka terazinin bir tarafı ağır basar. Böyle bir durumda insanın tek şahidi ve yargıcı vicdanıdır. İlla ki bir taraf daha çok üzülür ve sürekli sorar kendine bunu hak ettim diye. O güne kadar olanları, yaptıklarını, düşüncelerini hislerini gözden geçirir; muhasebe yapar. İşte bunu yapan aslında en mağdur olan taraftır bana göre. Kendini ateşe atar, orada yakar arındırır ve varsa günahının kefaretini öder ve er ya da geç kurtulur vicdan azabı denen ateşten. Bunun neden yaşandığını anlamak ise aslında o an için mümkün olmaz, belki belli bir zaman sonra biraz olayın dışına çıkıp ateşi sönünce daha iyi anlamaya başlar. İşte insan hayatı, kendini böyle tanır böyle anlar. Çoğu zaman en yakınlarımızın tesellisi ile rahatlarız bir nebze, o kişiyi de acımıza ortak etmek bizi hafifletir, yükümüz

MUTLU OLMAK BİZİM ELİMİZDE

Resim
MUTLULUK "Kahvaltının mutlulukla ilgisi var" diyordu ya şair buna katılıyorum ama bence mevsimlerin de mutlulukla bir ilgisi olmalı. Bana göre herkesin bir mevsimi var ve kişi ait olduğunu hissettiği mevsimde daha bir mutlu, enerjik ve pozitif oluyor. Mesela ben adım gibi bahar mevsimine ait hissediyorum kendimi sanki içimde kırılmış, dökülmüş, üşümüş ne varsa atıyorum doğanın o eşsiz dönüşümü ve güzelliğiyle gri bulutların dağılmaya ve güneşin tüm gücüyle kendini göstermeye başladığı günlerde sanki yeniden doğmuş gibi oluyorum; karamsarlık, umutsuzluk, yalnızlık ne varsa son buluyor yorgun, bitkin, isteksiz yapılan her iş bir sanata ve zevke dönüşüyor. Hatta insanı çocukça şımartan o mevsim iştahını da açıp yediğinden zevk alır hale getiriyor. Ağzının tadı geliyor insanın; ruhuna ilaç, yaralarına merhem gibi oluyor. Tüm dünyayı acısıyla tatlısıyla öyle bir kucaklıyorsun ki için içine sığmıyor. Peki, neden her mevsim bu duyguları yaşayamıyoruz ya da hayatımızı hissettiğim

ÖNCE KENDİNİ SEVMELİ İNSAN

Resim
  KENDİNİ SEVMEK Şu hayat belki de tek bir şeyi öğretecekti bana:'' Kendimi sevmeyi'' Yaratılan karşısında olabildiğince eğik ,bükük, mahcup   ama yaratılanlar karşısında dimdik   ve cüretle ayakta durmayı. Çünkü öyle gibi göründüğüm halde öyle olmadığımı belki de bir ben biliyordum ve bazıları beni düşkün ve aciz görmekten hoşlanacakları için aksini bana ispatlarcasına ama aslında enaniyetin terkisinde egolarını yarıştırıyorlardı. Evet, bunu bilmek rahatlatıyor insanı ama yine de babamdan bana miras munis mizacım böylesi benlik karmaşası içinde çoğu zaman beni çaresiz bırakıyordu. İçimde kopan fırtınalar içinde kendimi darmadağın ederken insanlara karşı duyduğum öfkeyi de silip süpürüyordu. Bu insanın kendiyle yüzleştiği belki de en büyük mücadele sayılırdı. Kendimi dizginleyerek içimdeki sevginin galip geldiği en onurlu mağlubiyetti aslında.Ben de bu derece nükseden adalet hissim karşısında, daima bir denge arayışı ile büsbütün şirazemi şaşırtan h

Yolunuz Açık olsun

Resim
Y OLUMUZ AÇIK OLSUN! Hepimiz hayat yolunda yürüyoruz eğri ya da doğru ama hakikat bu yolun dengeyi bozmadan yürünebilmesidir.Bu elbet çok da mümkün değil . Beşer şaşar ,yanlışa düşer,doğruluktan sapar ama eğer bunu fark ederse tekrar rayına girer ve yoluna devam eder.Bu iş böyle tıpkı bir terazinin  kefeleri gibi bir aşağı bir yukarı hareket edip tam ortada buluşur yani dengeye gelir. Konuyu şuraya bağlamak istiyorum .İnsan hayatın içinde aldığı kararlar, davranış,düşünce, duygu ve niyetinde o kadar hassas olmalıdır ki dosdoğru olmak yolunda ilerleyebilsin yoksa dünya sürekli haklı çıkmaya çalışarak,sürekli kefeyi kendi tarafına çekmeye çalışarak yaşanacak bir alem değildir esasen.Var oluş gerçeğimizi arayacağımız bir mecradır o ve  biz bu gerçeği bulmak istiyorsak çift yönlü bakmak lazım,hep aynı açıdan değil farklı açılardan hatta  kuş bakışı bakabilmek lazım bu düzene.Çünkü ortada bir ihale  ya da iddia yok ve dünya kimsenin mülkiyeti altında değildir.Kim ne yapıyor ise bundan kar y

UZUN İNCE BİR YOL

Resim
sırat   Sırat kıldan incedir Kılıçtan keskincedir Varıp anın üstüne Evler yapasım gelir     Sırat nedir, desem hepimiz ‘’Sırat, cehennem üzerinde bulunan kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüdür ve insanlar cennete bu yoldan geçerek gireceklerdir’’  dersiniz.Evet ,bir manası böyledir ,peki diğer manası nedir ,bir de ona bakalım.Çünkü ne demiştik her şey kendi içinde farklı manalar taşır:gördüklerimiz,duyduklarımız ,bildiklerimiz hakikatin sadece bir yüzüdür ve biz kuş bakışı bakmak istiyorsak  tefekkür etmeliyiz yani bu manalara tefekkür yolu ile ulaşabiliriz yoksa her şey kuru bir laf olarak kalır.Çünkü amaç yüzmek değil ,deryalara dalmaktır.Ne deniyor sırat için en somut haliyle ,ince ve keskin bir yol ve cehennemin üzerinde ve biz burayı geçersek cennete ulaşacağız.Peki biraz daha derin düşünecek olursak ne ifade eder bize?Eminim bir çoğumuzun aklından bunların mecazi yani rumuzlu kelimeler olduğu, ince ve keskin oluşun bir nevi zorluk olabileceği geçmiştir.Öyleyse ben de buna katıl

GÖNÜL ÇALAB'IN TAHTI

Resim
GÖNÜL   Bir kez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil Yetmiş iki millet dahi Elin yüzün yumaz değil     Bu sözler o kadar yalın ama bir o kadar anlamlı ki benim için.İlk duyduğum andan beri beni derinden etkileyerek hayatıma ve düşüncelerime yön vermiştir ve farklı şekillerde tesiri devam eder.Şimdi bu sözleri düşününce diyorum ki :kKm bilir o dönemlerde ve hatta şimdi bile bu sözlerin şeriate uygun düşmediği düşünülmektedir.Elbette dinimizin emrettiği farz kıldığı ibadetleri hiçe sayan bir yaklaşım yok bu satırlarda ama biz biliriz ki islam dini şefkat ,merhamet, doğruluk, tevazu ve iyiliği emreden bir dindir.Gönül dediğimiz yer Allah’ın nazargahıdır .Hatta bize nasihat edilen bir şey vardır hep bunun üzerine:Kalbini temiz tut,içini temiz tut.Çünkü biliriz ki orası Allah'ın hiçbir şeye sığamadım deyip nazar ettiği yerdir yani yüce gönüldür. O halde her insan mutlaka kalp kırmamaya, gönül kırmamaya dikkat etmelidir, ki bu zaten insan olmanın en önemli özelliğidir ve dinimizin de

BİLDİĞİNİ BİLME ,BİLMEDİĞİNİ BİL!

Resim
Ben bİlmem Ayruksı nesne tutmuşam, bildiklerim unutmuşam Canımı aşka atmışam, anda ne buldum bilmezem Biliriz ki "Ben bilmem " zikri vermiş  Tapduk Emre Yunus' a .Demek ki bilmek isterse er kişi hakikati ,önce bildiğini unutması icap etmekte.Bu sebepten Yunus Emre bu zikir ile terbiye edilmek istenmiştir.Çünkü bildiğini söylemesi varlığına atıftır ama  biliriz ki varlık tektir ve bilginin de ilmin de sahibi hak'tır.Hatta sahip olduğumuz her şeyin sahibi de O'dur.O zaman bize sahiplik değil emanetçi  olmak yakışır.Bileceksek de bunu bilmek kafidir insana . Ünlu filozof Sokrates bir sözü bize ilmin ve bilmenin sonsuzluğunu şöyle anlatır: "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" Demek ki bu hakikat fark edilip  telaffuz edilmiştir her dervirde bir şekilde. "Asıl bilgi, insanın cehaletinin sınırlarını tanımasında yatar". Diyen Konfüçyüs gibi. Demek ki insanın bilmesi gereken tek şey bilmediğini bilmesidir.Bu bilgelik

NE ARARSAN KENDİNDE ARA!

Resim
Kendİnde ara   Hararet sacda değil nardadır Keramet tacda değil baştadır Her ne arar isen kendinde ara Ne Kudüs’te Mekke’de ne de Hac'dadır   Bir vakitler kapısında himmet aradığı Hacı Bektaşi Veli' nin sözü de Yunus Emre' den gayri değildir çünkü hepsi aynı yolun yolcusu, aynı geminin tayfası ,aynı aşkın talibi olmuşlardı .Bu yüzdendir ki her söz aynı istikamete varıyor . Peki nedir istikamet, insanın kendisi .Tüm hak yolcuları bize bu sırrı verir.İnsanın kainatın bir özeti olduğu vurgusu ve her şeyin insanda toplandığı hakikati bizlere aşikar olur. Zaten  Allah Teala  bizlere söyler bu gerçeği şu sözü ile: ‘’Ben yerlere ve göklere sığamadım,mümin kulumun gönlüne sığdım" diyerek Bununla bize kendini kulunun gönlünde gizlediğini ve bilene orada aşikar olduğunu açıklar bu sözü.Yani kulu ile bilindik olduğunu ayan eder. Zaten" bilinmekliğimi istedim kainatı  yarattım" "dememiş miydi ? Ve insan da o kainatın bir özeti değil miydi aslında .0 halde her şey in

SONSUZ MERHAMET

Resim
MERHAMET   (Zümer 39/53 )De ki:’’ Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.  ’’ "Rahmetim gazabımı geçmiştir" der Allah. İnsanoğlu ne yaparsa yapsın onun merhameti her zaman galip gelecektir.Hayatımız süresince bir düşünsek bizler onun için ne kadar az şey yapıyor olsak da o bizi her zaman rahmeti ile kuşatır,korur, kollar ve rızıksız, nasipsiz bırakmaz. Düşünün ki bir anne evladını doğduğu andan itibaren ömrünün sonuna dek merhameti ile korur ve gözetir,evladı ne yaparsa yapsın onun affeder ve her zaman yaninda olur.Her ihtiyacını giderir, onu besler, büyütür hizmet eder koşulsuz. Peki bir annenin merhameti böyle ise ve düşünün ki yüce yaratıcının merhameti nasildir kim bilir.Yani bizdeki merhamet  Allah'in merhameti yaninda denizde bir damla kadardır.Bu sebeple bu gerçeği  unutmayıp O' dan her daim umitvar olalım.tövbe kapısı her zama

HER İŞ HAYRA VARIR

Resim
HAYIR OLSUN ''Beşer gözü ile bakan hayır ve şerri;hak gözüyle bakan sonsuz kemali seyreder.'' (Mevlana) Hayır da şer de Allah’tandır deriz ya hani. Aslında şer diye bir şey yoktur, o her şeyi bir hikmet üzere halkeder.Biz yaşadığımız olumsuzlukları şer yani kötü  olarak algılarız .Halbuki şer dediğimiz şey sadece katından bir uyarıdır. Bu uyarının altında bizler için bir hikmet vardır. Çünkü her işin sonu mutlaka hayra varır fakat biz o hayrı bulunduğumuz an içerisinde idrak edemeyiz fakat bir zaman sonra ’  şer ‘ deyip umutsuzluğa ve kedere düştüğümüz şeylerin aslında ‘ hayır ’  olduğunu anlarız. Keşke bir adım ötesini görebil s ek o vakit bu hakikati daha iyi anlayabilirdik. Maalesef insan çok aceleci bir varlıktır. Yaptığı islerin neticesini hemen almak ister ve istediği şekilde sonuçlanmasını bekler; olmayınca ya ş evkimiz kırılır ya da bu neticeye uygun sebepler ararız. Bilsek ki her şey gibi bu da geçici ve Allah’ın rahmetinden nasiplenir her varlık. O zaman şer k

AYNA OLMAK

Resim
Âyna "Ayinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim Mir'at-ı Muhammed'den Allah görünür daim" Aziz Mahmud Hüdai hazretleri  bu  sır dolu ve hikmetli sözü ile ne demek istemiş bizlere .Elbet bunu hakkıyla ve tam manası ile idrak edebilmem mümkün değil .Hep dediğim gibi yaşayan bilir hakikatini ama bizlere de bir ayna olmasını diliyorum naçizane. Aynadır bu alem bizler için ,nasıl ki  her gün karşısına geçip baktığımız ayna eksiksiz bir şekilde bizi yansıtıyor ise işte,  kainat denen ayna da hakikatin yani hakkın bir yansımasıdır. Şunu unutmayalım ki ''madde manaya yoldur '' denir ve biz şu alemde ne görüyor isek hepsi manada da mevcuttur.Hep bunu düşünürsek aslında birçok şeyi daha iyi anlayabiliriz. Ne demiştik ayna bir yansımadır. Neyin ,hakikatin yani aslın yansımasıdır .Onda bir eğrilik yoktur biz eğri değilsek.Ne var ise bizde ayna da onu gösterecektir. Simdi biz kainata bir ayna nazarıyla bakarsak aslında gördüğümüz her şeyin ayna

DERVİŞ KİMDİR?

Resim
DERVİŞ   ''Dövene elsiz gerek  Sövene dilsiz gerek Sen derviş olmazsın  Derviş gönülsüz gerek''                          Yunus Emre     Derviş dedikleri nedir bir düşünelim diyorum.Derviş; sözlük manasına göre tarikat yoluna girmiş ,çile çekmeyi benimsemiş kimse demektir.Ne anlamalıyız öyleyse biz bu dervişlikten? Demek ki derviş dediğimiz kimse tarikat yoluna girmiş kişidir ve bu yolda daha önce de bahsettiğimiz gibi türlü sıkıntılardan ve çilelerden geçer insan.Şimdi diyeceksiniz ki neden hep sıkıntı ve çile var bu yolda.Biz de diyoruz ki zaten dünya dediğimiz  yer bir han, biz de  yolcu değil miyiz ve biz şu hayat içinde zaten türlü sıkıntılar çekmiyor muyuz? Yani bu sadece dervişlere özgü bir durum değildir.Hayat bir yoldur tıpkı hakikat yolu gibi .Birinin yüzü dünyaya bakar diğerininki manaya.Ayrıca biri diğerinden ayrı da değildir . ‘’Dünya ahiretin tarlasıdır ‘’derler ya işte, demek ki şu dünya alemi ile mana alemi aslen iç içedir ve her şey burada olup bitmekted