3 Ağustos 2020 Pazartesi

Hayat Sadece bir An' dır



Bir adam ölür ... Öldüğünü fark ettiğinde, Tanrı'nın elinde bir çanta ile kendisine yaklaştığını farkeder. Tanrı ile adam arasında şöyle bir konuşma geçer.
Tanrı: Haydi oğlum gitme zamanı. 
Adam: Bu kadar mı erken? Bir sürü planım vardı... 
Tanrı: Üzgünüm ama gitme zamanı. 
Adam: O çantada ne var? 
Tanrı: Sahip oldukların! 
Adam: Sahip olduklarım mı? Yani eşyalarım mı? Elbiselerim... Param... 
Tanrı: Onlar asla sana ait değildi, onlar dünyaya aitti. 
Adam: Anılarım mı? 
Tanrı: Hayır. Onlar zamana ait. 
Adam: Yeteneklerim mi? 
Tanrı: Hayır. Onlar koşullara ait 
Adam: Arkadaşlarım ve ailem mi? 
Tanrı: Hayır oğlum. Onlar yürüdüğün yola ait. Adam: Karım ve çocuklarım mı? 
Tanrı: Hayır. Onlar kalbine ait. 
Adam: O zaman bedenim olmalı? 
Tanrı: Hayır hayır. O toprağa ait. 
Adam: O zaman kesinlikle ruhum olmalı! 
Tanrı: Üzücü bir hata yapıyorsun oğlum. Ruhun bana ait. 
Adam gözlerinde yaşlar ve kalbinde korkuyla çantayı Tanrı'nın elinden alıp açtı... BOŞTU! Kalbi kırık, göz yaşları yanaklarından akarak Tanrı'ya sordu... 
Adam: Hiçbir şeye sahip değil miyim? 
Tanrı: Doğru. Asla bir şeye sahip değildin. 
Adam: O halde, benim olan ne vardı? 
Tanrı: ANLAR. Yaşadığın anlar senindi. Hayat sadece bir andır. 
HER ANI YAŞAYIP HER ANI SEVİP HER ANIN TADINI ÇIKARALIM.

 “İyi insanlar cennete gider demek doğru değildir, iyi insanlar nereye giderse orası cennet olur!” 

Osho/ alıntı

2 Ağustos 2020 Pazar

Zen Felsefesinden Bir Hikaye / Kısalt

"Bir Zen ustası, bir gün kumlar üzerinde oturmuş meditasyon yapmaktadır. Bir adam ona yaklaşır ve şöyle der:

- Beni öğrencin olarak kabul et.

Usta, parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çeker ve şöyle der:

- Kısalt!

Adam, avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
Usta der ki:

- Git, bir sene sonra tekrar gel.

Bir yıl geçer. Adam ustaya yanaşır, usta, yine bir çizgi çizer ve der ki:

- Kısalt!

Adam, bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.

Usta yine kabul etmez ve der ki:

- Git, bir dahaki sene yine gel.

1 yıl daha geçer. Usta, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve adamdan onu kısaltmasını ister.

Bu kez, adam der ki:

- Bilmiyorum ama öğrenmeye hazırım

ve ustadan cevabı kendisine söylemesini rica eder.

Usta, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve der ki:

- Şimdi kısaldı.

Bu hikaye, Zen kültüründe ilerlemenin yolunu gösteren sırlardan biridir.

Hayatında düşmanlarınla veya diğer insanlarla boğuşmana hiç gerek yok, bunlar sana da zarar verir. Senin olgunlaşıp ilerlemenle onlar kendiliğinden yenilgiye uğrarlar."

Mamatha Gandi /Herkes İhtiyacı Olanı alır



Londra'da hukuk okurken Peters soyadlı, kötü niyetli ve kibirli bir hocası vardı. Gandhi onunla her karşılaştığında hiç boyun eğmedi, hep dik durdu ona yanıt verirken. Bir gün Peters üniversite kantininde bir şeyler atıştırırken Gandi tepsisini alıp yanına oturdu. Hocası kibirli bir ifadeyle şöyle dedi:

- "Gandi, anlamıyor musun? Hiçbir zaman bir domuz ve bir kuş yan yana oturamaz."
Gandi "Sakin olun hocam, ben uçuyorum öyleyse!" deyip bir başka masaya geçti.

Profesör Peters öğrencisinin kendisini domuz yerine koymasına çok içerledi. Bunun acısını çıkarmak amacıyla yapacağı sınavda ona bir ders vermek istedi ama Gandi soruların hepsini doğru cevapladı. Sıra can alıcı soruya gelmişti.

- " Gandi, yolda yürürken iki çanta görüyorsun, biri akıl diğeri para dolu. Hangisini alırdın?"
Gandi hiç tereddüt etmeden şu yanıtı verdi:
-" Para olanı hocam!
-" Ben, senin yerinde olsam diğerini alırdım. Sence de öyle olması gerekmez mi?" dedi hocası.
Gandi'nin yanıtı şu oldu:
-" Herkes ihtiyacı olanı alır!"

Profesör öyle kızmıştı ki sınav kağıdına "APTAL" yazıp Gandi' ye kağıdı uzattı. Gandi bir yere oturup birkaç dakika düşündükten sonra profesöre dönüp şunları söyledi:
-" Kağıda imzanızı atmışsınız ama bana bir not vermemişsiniz!"

Eğer birinin seni incitmesine, kırmasına izin verirsen incinir ve kırılırsın!

Eğer izin vermezsen kötülük çıktığı yere geri döner!

Mahatma Gandi

DİĞER İNSANLAR SİHİRLİ AYNAM MI?


İnsanların bir kısmı hayatımızda figüran, çevremizi algılamamız için var. Bir kısmı da bizim için önemli rollerde. Mesela diğer insanları içi boş gibi düşünecek olursak onlar bizim düşünce, duygu ve davranışlarımıza göre bize ihtiyacımız olan yanıtı vererek, sihirli ayna görevi yapmak üzere bizim için var olan kişiler. Yanıtları bazen hoşumuza gider bazen de sıkıntı verir. Öfke, kırgınlık, üzüntü, endişe vs. yaratabilir. Ben bir arzu ve beklenti içindeysem diğerlerinin yanıtlarını, tutum ve davranışlarını beklentime oranlayarak değerlendiririm ve bir karara varırım. İyi-kötü, doğru-yanlış, haklı-haksız vb… Karşımdaki insan aslında benim yansımam olan biri, benim düşünce ve duygularıma karşılık sadece ve sadece evrimleşmem için, bir şeyleri fark edebilmem, kendimi değiştirebilmem için var olan, hayatıma çektiğim ayna görevini üstlenen biri. Benim düşünce, duygu ve davranışlarımın yarattığı titreşime uyumlu biri.  Şimdi düşünüyorum da karşımdaki içi boş gibiyse ben ondan ne bekleyebilirim? Benim istediğim gibi davranmasını mı? Benim beklentim doğrultusunda hoşuma gidecek şeyleri söylemesini mi? Ama her zaman öyle olmuyor. O yalnızca ilahi plana uygun yönlendirilerek eksiklerimi tamamlamak üzere bana yanıtlar veriyor, tutum ve davranışlar sergiliyor. Diyelim ki hep pozitif düşündüm diğerlerinin de bana pozitif davranmasını umdum. Yine bazen olumlu bazen olumsuz davranışlarla karşılaşıyorum. Çünkü negatif pozitif dengesinin sağlanması gerekiyor. Ne zaman olanı olduğu gibi kabul etmeyi başarırsam işte o zaman arzu ve beklenti içinde olmayacağım için diğerlerinin davranışları artık benim için sadece gözlemlediğim şeyler olacaktır ve sihirli aynalarım artık sadece gerçek beni yansıtacaktır.



Semra Evrim

ENGEL

Sufi’ye sormuşlar: “Sana yol gösteren kimdi?” 
Sufi cevap vermiş: 
“Bir köpek… Bir gün, suyun kenarında susuzluktan ölmek üzere bir halde duran bir köpek gördüm. 
Ne zaman su içmeye çalışsa kendi yansımasından ürküp geriye sıçrıyor, çünkü karşısında başka bir köpek olduğunu sanıyordu. 
Nihayet susuzluğu öyle dayanılmaz bir hal aldı ki, köpek bütün korkusunu bir kenara itip suya atladı. O anda ulaşmak istediği şeyle arasındaki engelin de dağılıp gittiğini gördü ve anladı ki, engel kendisinden başkası değildi."

Alıntı.

Kader Bilmecesi

Ölüm, ruh alemine çağrılan kişiyi ne arındırır ne de kutsal kılar. Hiçbir dini ayin, hiçbir kasvetli tören bunu değiştiremez. Mantıklı değil mi? Yaratılışta mantıklı olmayan hiçbir şey yoktur. İnayetle kurtuluş yanlış yorumlanmış bir vaattir. Tanrının bize verdiği inayet, birbirini izleyen enkarnasyonlar boyunca tedrici bir evrimle olgunlaşmaktır. Bu dezenkarne bir varlık için geçmiş hayatını yeniden değerlendirmek ve gelecek hayatını tanzim etmek için verilmiş bir lütuftur. Yaşarken, ölürken ve ölümün ötesinde güvenilmesi gereken bir lütuftur. Eğer insan ölümün anlamını kavrarsa bu lütuf sonsuz hayata götüren bir yol, insana şuur sağlayan bir geçiştir.   Ölen bir varlığın Astral Aleme girişi çok farklı şekillerde tezahür eder. Öte alemin gerçekliğinden hiçbir zaman şüpheye düşmemiş insanın görkemli girişinden, öte aleme inanmayan birinin yabancı bir yere utangaç girişine kadar geniş bir yelpaze izler. Her yeni gelen ruhun yanında, ister görünsün ister görünmesin daima dost varlıklar vardır. Öte alemi inkar etmek, ruhun kendi durumunun farkında olmasını engeller ve onu sınırlar. Fakat bir süre sonra değişik yollarla aydınlatılır ve durumu anlamasına yardımcı olunur. Ölümün amacı insanı yücelik ve soyluluğa taşımaktır. Buna nasıl ulaşılır diyeceksiniz, düşünceyi spiritüel şeylere bağlayarak, ölmek için yaşayıp yaşamak için ölerek! 

Albert Pauchard  KADER BİLMECESİ

"İki Şey" Ögretisi

Kilise tarafından yakılarak öldürülen Giordano Bruno (1548- 1600) Rönesans felsefesini biçimlendiren filozofların en önemlilerinden biri olup evrensel ve zaman mefhumundan uzak "iki şey" öğretisi kulağa küpe olacak cinsten.

İki şey 'Kalitesiz İnsan'ın özelliğidir:
1- Şikayetçilik
2- Dedikodu

İki şey çözümsüz görünen problemleri bile çözer:
1- Bakış açısını değiştirmek
2- Karşındakinin yerine kendini koyabilmek

İki şey yanlış yapmanı engeller:
1- Şahıs ve olayları akıl ve kalp süzgeçinden geçirmek
2- Hak yememek

İki şey kişiyi gözden düşürür :
1- Demagoji (Laf kalabalığı)
2- Kendini ağıra satmak (övmek, vazgeçilmez göstermek)

İki şey insanı 'Nitelikli İnsan' yapar:
1- İradeye hakim Olmak
2- Uyumlu Olmak

İki şey 'Ekstra Değer' katar:
1- Hitabet ve diksiyon eğitimi almak
2- Anlayarak hızlı okumayı öğrenmek

İki şey geri bırakır:
1- Kararsızlık
2- Cesaretsizlik

İki şey kaşif yapar:
1- Nitelikli çevre
2- Biraz delilik

İki şey ömür boyu boşa kürek çekmemeni sağlar:
1- Baskın yeteneği bulmak
2- Sevdiğin işi yapmak

İki şey başarının sırrıdır:
1- Ustalardan ustalığı öğrenmek
2- Kendini güncellemek

İki şey başarıyı mutlulukla beraber yakalamanın sırrıdır:
1- Niyetin saf olması
2- Ruhsal farkındalık

İki şey milyonlarca insandan ayırır:
1- Sorunun değil, çözümün parçası olmak
2- Hayata ve her şeye yeni (özgün, orijinal, farklı) bakış açısıyla yaklaşabilmek

İki şey gelişmeyi engeller:
1- Aşırılık (mübalağa, abartı, ifrat)
2- Felakete odaklanmış olmak

İki şey çözüm getirir:
1- Tebessüm (gülümseme)
2- Sükut (susmak)

İki şeyin değeri kaybedilince anlaşılır:
1- Anne
2- Baba

İki şey geri alınmaz:
1- Geçen zaman
2- Söylenen söz

İki şey ulaşmaya değerdir:
1- Sevgi
2- Bilgi

İki şey "hayatta önemli olan her şey" içindir:
1- Nefes alabilmek
2- Nefes verebilmek

"Allah, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır"
"Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah'ı kullanırlar. "

Giordano Bruno (1548- 1600)

Rüyadan Uyanış/ Dördüncü Boyut

Dördüncü boyut nedir, diğer boyutlardan ne farkı var? Esas fark “birçok” olana karşı “bir olan”dır. Olağan farkındalık halindeyken düalite ve karşıtlar görürsünüz, dördüncü boyutta ise birlik. Dördüncü boyut karşıtların son bulduğu, her şeyin “Bir Işık” içinde görüldüğü yerdir. Her şey ışıktır, her şey Bir’dir. Bu, gözle görmenin son bulması değil, fakat ayrılık gözüyle görmenin son bulmasıdır. Ayrılık gözüyle baktığınızda, kalbiniz ne kadar sevgi dolu olursa olsun sizi korkutan şeyler görebilirsiniz. Hayatınız şu anda mükemmel olsa bile, geleceğe içinde her türlü dehşetin bekleyip durduğu bir zihinle bakarsınız, yani geleceğe yapılan projeksiyon korkuya yol açabilir. Korkunun olduğu yerde sevginin sürekliliği ve tutarlılığı kalmaz, bu durumda sevgiyle korku arasında sürekli gidip gelirsiniz. Her biriniz bu tür gidiş gelişlere tabisiniz, çünkü gözleriniz hala herşeyi düalite içinde görür.
Dördüncü boyutun görüşü böyle değildir, orada yalnızca gerçek olanı görürsünüz, yaratmış olduğunuz düalitenin ardındaki gerçeği görürsünüz. Aydınlanmış bir varlık, çevresinde sürüp giden dramı (oyunu) görür, fakat gördüğü hiçbir şey onu korkutmaz, tiksindirmez, tehdit etmez, çünkü dramların oluşturduğu perdeye nüfuz ederek onun ardında yatanı görür. Dramın ardında yatansa Tek Işıktır. İsa ve diğerleri bu gediği açmak için geldiler, böylece benliğinizin unutmuş olduğunuz tarafına geçebilesiniz diye geldiler.
Size baktığımda, gerçekten kim olduğunuzu görmemden endişe ediyor, olumsuz ve suç yüklü kimliğinizi görmemden korkuyorsunuz. Karanlık tarafınızı yakalayan kozmik bir casus olduğumu sanıyorsunuz! Evet, ben kozmik bir casusum, ama sandığınız gibi değil! Ben yararlı olabilirim, çünkü yapabileceğiniz hiçbir şey beni korkutamaz, irkiltemez, sizden yüz çevirtemez ya da nefret ettiremez! Durum nasıl görünürse görünsün aydınlanmış bir farkındalık sizin yalnızca ışık olduğunuzu bilir. Ve ışığa verilecek tek bir karşılık vardır, o da sevgidir, kişisel dramınızın hiçbir gölgesi önemli değildir. Bu ışığın ışıkla karşılaşmasıdır ve hepsi budur. Benim “Ben’im” sizin “Ben’inizle” karşılaşır ve var olan tek şey sevgidir.
İnsanlar neden bu zamanda gezegenin her yanında bu kadar çok psişik kişi (medyum) ortaya çıktığını soruyorlar. Çünkü dördüncü boyuta geri dönmek için hazır pek çok insan var ve daha çok gediğe ihtiyaç var da ondan! Siz ışık ve sevgi birliğinin yaşandığı o boyuta girme arzusundasınız, bu yüzden yeni çağda yükselmek ve genişlemek isteyenler için, gedikleri ulaşılabilir kılmak için daha çok varlık geliyor. Bir dördüncü boyut öğretmeni yaşam tarzınızı görmez ya da buna aldırmaz. Onlar sadece sevginizin tarzıyla ve farkındalığınızın odağıyla ilgilenirler.
Siz ancak yargının olmadığı bir alanda bir araya gelebilirsiniz, öyleyse yargıyı terk etmek için elinizden gelen her şeyi yapın. Acı verici şeylerin olduğunu inkar edecek değilsiniz, onlar oluyor, ama onlar inandığınız kadar gerçek değiller. Hatırlayın, dünya her şeyin göreli şekilde gerçek olabileceği görece bir kattır.
Eğer Tanrının varlığını hissetme ya da Tanrının sesini duyma veya onun ışığını görme arzunuzda samimiyseniz, bunlardan hangisini yapmak istediğinize karar verin. Birini seçin ve günün her saatinde onu arayın, fizik mekanizmanız buna elverişlidir. Eğer bir ermişin bedenini kesip biçecek olsaydınız, onda sizinkinden farklı bir şey bulamayacaktınız. Gizli düğmeler yoktur, gizli şalterler yoktur, gizli bataryalar, piller yoktur, hepiniz aynısınız! Binlerce insan kendi sessiz yöntemiyle şimdi Tanrıyı ya görüyor ya hissediyor ya da işitiyor. Belli belirsiz bir fikir olarak değil, ama iç gözüyle görüyor ya da inanılmaz bir bilinç patlamasıyla hissediyor veya varlığının derinliğinde işitiyor. Bu hayatta en çok istediğiniz şeydir, öyleyse tüm gününüzü bu niyete odaklanmış olarak düzenleyin. Saat be saat, günbegün, sabah kalktıktan sonra, gece yatmadan önce, bulduğunuz her boş vakitte Tanrıyı görmek, işitmek ya da hissetmek istediğinizi hatırlayın. Biliyorum, gazetelerin, dergilerin ve televizyonun daha ilginç olduğunu düşünüyorsunuz, ama size hatırlatırım ki Tanrı çok daha ilginçtir! En olağanüstü aşk ilişkisi bile Tanrının huzurunda olma duygusundan daha heyecan verici değildir. 

Rüyadan Uyanış/ Bartholomew

NE VARSA SEN


Hayat dedikleri şey sensin,

Öncesi ve sonrasında ne varsa sen.

Gözlerinin kuytusunda,

Dudağının sıcağında tüten baharlığım;

Ruhumu tümleyen ve yüreğimde tümlenen hakikat-i mutlak sensin…

Fikr-i firarım, esrar-ı cihanım sen;

Ve dahi fani dünyamda mahşersin.

Saçıma düşen gölgelerdir ellerin,

Yüzümde eğrilen çizgiler sen;

Ruhumdadır parmak izlerin.

Her lokmada nasibim,

Her yudum suda besmelemsin…


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

BENDENDİR


 

Bu hayattı bilinmezliğiyle yüklendiğim,

Yaşadığım her şey bu hayattaki yerim.

Hasreti vuslatıyla örttüğüm gün;

Her adımda mesafelerce küçüldüğüm,

Hepsi benim aynadaki yüzüm…

 

Küskünlüğümün düşürdüğü benliğim,

Öfkeyle yükseldiğim yerdeki ateşim,

Aldığım kadar verebildiğim nefesim,

Acıyla örselenen gururuyla geçmişim;

Hepsi yüreğimde binbir renk resim…

 

Bağrımdaki yastır affımın sebebi,

Yokluğumun içindedir varlığımın hecesi,

Yarınıma delildir gündüzümün gecesi,

Uyumadan gördüğüm peşi sıra düşleri,

Hepsi bende saklı kalan emanetin izleri…

 

Aşkın ahıyla gam yüklüdür yüreğim,

Ağlarım diye gözyaşıma tutunur ellerim,

Gözlerimin içinde boğulur matemim,

Sözlerime gizlenir suskunluğu her şeyin…

Çiğnemeden yuttuğum olur gafletim,

Hepsi bendedir; ne varsa benim…


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

 

SONRA ANLADIM


Ben sana uğramak niyetiyle çıkardım yollara,

Meğer kaldığım da vardığım da senmişsin;

Sadece kendime bakıp çıkıyormuşum o kapılardan.

Aradım, bulamadım varlığımı,

Yokluğunda kaybolduğumu anladım.

Sonra düşündüm dünyanın neden yuvarlak olduğunu; 

Hep aynı yörüngede ve kendi etrafında durmaksızın döndüğünü,

Sonra anladım...

Bu semahın, kutupların, ekvatorun, çöllerin ve tüm iklimlerin,

365 gün 24 saat devinen dünyanın seni sevmek olduğunu…


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

TÜKETTİ BENİ


 

Belkiler tüketti beni.

Ardında koştuğum ihtimaller,

Oluruna sığındığım umutlarım,

Sabır sonu hikâyeleri,

Gittikçe uzayan yollarım,

Çaldıkça kapanan kapılarım,

Cevabı olmayan sorularım,

Acabaların galibalara dönüşmesi;

Sonu gelmeyen nafile bekleyişler,

İçimde yükselen avare serzenişlerim,

Zamanı gasp eden muammanın cefası,

‘Yeniden’ diye başlayan cümlelerim,

‘Olmadı’ diye biten;

Keşkelerle devam eden sözlerim,

Nasibini bulmamış gayretlerim,

Belkiler tüketti beni…

Acabalar, galibalar, olurlar,

Keşkeler, ihtimallerim,

Nasip kısmet, canım hayallerim...


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

 

DİYEMEDİM


Belki de çok şey geçiyordu içinden,

Eline kalem alsan sayfalar yazacak kadar…

Ben bir noktayım sende, sığdıramazsın, diyemedim.

 

Nice sözler vardı sevdaya dair,

Dile düşmese de akıldan çıkmayacak kadar derinde.

Ben unutulmuş bir dizeyim, yazamazsın, diyemedim.

 

En çok kızdığında öpmek istedim gözlerinden…

Alev alev yanan bir gülü koklamak gibi

Dokunsam yanacaktım, biliyordum; ağlasam söner mi, diyemedim.

 

Türlü hayaller kurdum ikimizin yerine,

Seni mutlu eden her şeyi bir bir koydum içine.

Değerken gözlerin gözlerime ben neredeyim, diyemedim.

 

Çok şey miydi sebep olmak birinin saadetine,

Feda etmek tüm onulmazları küçük bir tebessüme?

Olmazlara alışırken ruhuma bir "gülü"ver, diyemedim.

 

Koyuverdim cebime üzülme diye ayrılıktan doğan tüm cesareti,

İçine akıtırdın bilirdim gözyaşlarını

Ama ben boğuldum, kurtar beni, diyemedim.

 

 ADI AŞK //BAHAR BAYDAN

 

RUHUMDAN SEBEP

 


 

İçim titriyor bazen sebepsiz,

Bilmem, belki de diyorum;

O hayaline uğrarken yanıma aldıklarım,

Ne var ne yok üşüyor ruhumdan sebep…

Çünkü ayaza tutulmuş çimenler gibi

Dalga dalga yayılıyor bedenimde yokluğun,

Toprağın doğurduğu ağaçlar eğiliyor;

Çiçekler saçlarını döküyor yaprak yaprak…

Göğün göğsünde akıyor bulutlar.

Sanki her şey bende esiyor da

Alıp götüresi geliyor sabırsızca,

Beni ve adınla andığım her şeyi yanı başına…

 

ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

AKIL DEĞİLDİR ADI


 

Kumdan kaleler, buzdan heykeller, kâğıttan gemilerdir servetin.

Özün toprak senin, gönül taşa çalmaz; ondan mı boyun eğmeyişin?

Ayakların yere basmadığından mı bu kibir, kibriya?

Dört köşe ışıktan, dört duvar taştan ibaret hüviyetin.

Gururla çıktığın saltanata itimat etme;

Sözünün eri değilsen çıktığın gibi inersin.

Bildiğin bilmediğinin zerresi, sanma ki çok şey bilirsin;

Bundandır kat kat yükselirken başın, göğe ermeyişin…

Kendini bilmez isen ne bilirsin kadri kıymeti,

Akıl değildir adı, varlığa hükmeden hürriyetin…

 

ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

 

 

AŞK MEVSİMİDİR


Bir gün öyle kaybetmişim ki kendimi,

Ben bile bilmedim kimimi, kimliğimi

Koşmayı da unutmuşum yorulmayı da,

Beklemişim imkânsızı bekler gibi umutsuzca.

Adımı hatırlıyorum bir duvar yazısında:

"Bari baharda gel, aşk mevsimidir."

Gelmedin... Meğer ne çok özlemişim.

Aramadın da, hiç sormadın.

Üstelik kaybolduğum yerdeydin.

Sonra dedim ki:

Duvarları süsleyen afili bir söz,

Türkülere eşlik eden içli bir saz

Yadigâr kalsın diye yazılmış bir kitap mıydı sevda?


 ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

ANLAMADILAR


Uyurken gözlerinden öperdim seni;

Örtünürdüm üzerine, sımsıkı sarınırdım.

Koşa koşa gelirdim yanına bir nefeste,

Yorulduğum zamanlar olurdu;

Seni başımın altına alırdım uzanır dinlenirdim.

O kadar yalnız olurdum ki seni düşündükçe kalabalıklaşırdım sanki.

Eksik şeyler olurdu illaki;

Ağzımın tadı, çayımın şekeri, odamın güneşi...

Seninle çoğaltırdım her şeyi.

Bazen içimde yarım kalmış duygularla uyanırdım,

Korkardım eksikliğinden,

Sevginle tamamlardım kendimi.

Öyle anlar vardı ki akla zarar,

Kim görse uçtuğuma inanırdı kuşlar gibi,

Bir deniz kıyısını düşler gibi bakarlardı yüzüme,

Seni takınmışım da üzerime, bilmezlerdi...

Gün gelir sancım tutardı hasretten,

Gün olur şavkım sönerdi birden,

Bir bakardım yokluğun azmış içimde.

Dertli derlerdi, hasta derlerdi aşk nedir bilmeden;

Anlatamadım ki anlamadılar…


 ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

TARİFİ YOK


 

Anlat desen anlatamam,

Tarifi yok... Sebepsiz...

Ne bir varlığın hâlisin bilinen

Ne bir benzerisin bir şeyin şeklen…

Ne su o kadar aziz

Ne güneş o denli emsalsiz

Ne de gece göründüğü kadar sessiz…

Yağmur yağsa nemindesin,

Rüzgâr esse tozundasın,

Bir mum gibi felekleri dolaşan zühresin.

Özrü olmayan en masum kabahatsin içimde…

Sen yaprağın titreyen yeşilinde,

Sen toprağın sararmış başağında,

Sen bülbülün inleyen ötüşünde…

Senin adın söylenir o Yunus türküsünde,

Dilden dile dolanıp da gönlümde salınışın bundandır.


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

KIYAMET


 

Kıyamet gözlerinde kopar gönlün kıyama durunca,

Tutunur kalır aklım kirpiklerinin ucunda.

Sonra oturup dudağının ıssız kenarına,

Görürüm gülüşüne sakladığın cenneti burcunda.

Seyrederim âlemlerin yeryüzündeki timsalini,

Duyarım ve hissederim hiç’li hiç’li…

"Çık "diye bir ses yükselir kuyunun dibinden,

Çıkarırsın kendini “kendi”liğinden.

Ben de beni bulurum belki de,

Bir çerağ yakıp düştüğüm yerden.

Aşka atılmış tohumduk sen ve ben

Ve biz, bizi bulduk karanlığın içinden…


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

DİNLEMEK İSTİYORUM


Bedbahtım çölün sudan yoksunluğu kadar,

İki ateş arasında kalmış gövdem gibi…

Sarsılmadan uyuyan iyiliğim kadar gücenik

Bir telaş akıyor iki uyku arasından.

Hayat dilleniyor göğsümün başkentinde;

Başım yere, kalbim göğe eğiliyor gizlice.

Kıyametler kopuyor sanki arada bir yerlerde,

Yıkılan duvarlardan Kudüs görünüyor.

 Taştan fışkırıyor Musa'nın susuzluğu…

Belkıs eteğini çekiyor ayağı suya değince.      

Süleyman’ın ordusu galip geliyor kadere,

İbrahim'in serin ateşleri yakıyor perdeleri,

İsa'nın nefesi uyandırıyor ölümü...

Hu kadar sebep taşıyorum cebimde,

Hay’dan arta kalan vakitlerde.

Bunlar hangi makamın söylencesi?

Dinlemek istiyorum, duyulmuyor.


ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

 

 

 

 

KALAKALDIM


 

Bana gül verme, kokusunu ver;

Sızlasın şöyle burnumun ucunda.

Hasret genzimi yakarken gözyaşımı çalma,

Yıkasın kararmış kahpeliğini zamanın.

Gemlenmiş tutkuların azılı katili değil mi o?

Bir kurşun sıksam ah akar damarlarımdan…

Bana sus deme!

Söylenmemiş sözlerin kıyameti var içimde.

Sabahlar, alıp götürdü aklımı akşama koşarak.

Madem tutulacak bir vakit kalmadı bende;

Eşkıya gibi çöken gecenin hakkını ver.

Yokluk kursağımda yükselirken düşen umudumun ellerini ver.

Sebepler arama, kaldırım taşı olmuşsa yürek;

Gelen geçen ayakların yorgunluğu var üzerinde.

Kim bilir hangi kervanı beklerken düşmüş bu hale.

Bana doğmamış bir istikbalden seslenme,

Bugünden ne varsa elinde; nimetten onu ver.

Ne sorular vardı oysa cevabına dost olunası,

Ne çok söz vardı dile gelse insana bin satırlık can olası…

Hep töhmet altında kaldı yarınları var eden o belkilerim,

Kabahat oldu varlığına tevessül ettiğim keşkelerim,

Ne düğün dernektim gönülde ne ay yüzlü bahtiyar...

Ne dilde türkü ne yürekte makam ne sevdayı yakan gam…

Kınası kurumamış, duvağı açılmamış gelin gibi

Kalakaldım. 

ADI AŞK//BAHAR BAYDAN

ADI AŞK


Bereketiyle kutsanmış toprakların,

Karanlığa yüzünü dönmüş ayın,

Hilal olmuş yürekte dolunayın adıdır aşk.

 

Mahrem yüzümün gölgesi,

Düşen yaşlarımın meali,

Dirinin beklediği ölüm;

Ölünün beklediği cennetin adıdır aşk.

 

Zamanı hatırlatan saatte esir,

Hu diyen, çağıran, nefeste cebir;

Toplananların içindeki bir

Çıkanların gömüldüğü kabirdir aşk.

 

Toprağa atılmış ekin gibi,

Rahme düşmüş cenin gibi,

Sura üflendiğinde gelen,

Adı konulmamış âdemin adıdır aşk.

 

Leyla’ya susamış Mecnun’daki serabın,

Şirin sanıp Ferhat’ın aştığı dağın,

Yunus’a kendini unutturan sevdanın,

Kışın karlar altında beklenen baharın adıdır aşk.

 

Selam ile açılan kapılarda misafir,

Yokluğu mecbur kılan ilahî emir,

Emanete yükümlü olunan mehir,

Emin olanın emniyete uzanan elidir aşk.

 

Sonsuzluğa uzanan ipin ucundaki düğüm,

Hasretiyle diyarları dolaşan sürgünlüğüm,

Bağlarına dolanmış salkımlarda üzüm,

Aynalara bakarken yüzüme değen yüzümdür aşk.


ADI AŞK // BAHAR BAYDAN

 

 

Şiir - Görmek İster İnsan

 Görmek ister insan  Bir kavak gibi aşıp boyunu duvarların Yaprakları o ağacın  Değer birbirine bir rüzgar eliyle  Sonra duyulur o ilk yaz h...