ABDURRAHİM KARAKOÇ ŞİİRLERİ

                                  ABDURRAHİM KARAKOÇ ŞİİRLERİ




 İSYANLI SÜKUT


Gitmişti makama arz-ı hâl için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim...

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı,

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı.

Daldı.. neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.



TUT ELLERİMDEN


Sırat’tan incedir sevda köprüsü

Beraber geçelim tut ellerimden.

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

Beraber uçalım tut ellerimden


Gönüldeki birlik kalkandır dışa

Aldırma ayaza, yele, yağışa

Giden ilkbahara, gelecek kışa

Beraber göçelim tut ellerimden.


Birleşmek üzredir şafakla gurûp

Korku beklenilmez kapıda durup

İster zehir olsun, isterse şurup

Beraber içelim tut ellerimden.


Çağır hayallerin en ötesini

Yakından duyarsın aşkın sesini

Sonsuz mutluluğun penceresini

Beraber açalım tut ellerimden.


Hatırla kaybolan hatıraları

Elmastan ışıklı, altundan sarı

Zaman tortusundan işte onları

Beraber seçelim tut ellerimden.


Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”

Zamanı zamana etme şikayet

Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

Beraber kaçalım tut ellerimden.

İçmedi, masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı,

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım can evime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini... vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.





BEŞİNCİ MEVSİM


Düştü can evime dördüncü cemre

Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.

Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene

Onaltıncı aya takvimsiz girdim.


Aynalara baktım korku gösterdi

Saatler her sabah kırkı gösterdi

Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi

Hayatım boyunca hedefte durdum.


Gül sundum yediler, koklamadılar

Armağan can verdim saklamadılar

Gittim... gelir diye beklemediler

Kaybolan gölgemi yollara sordum.


Getirdim yanıma ay'ı bir karış

Ölçtüm ki dağların boyu bir karış

Şehiri bir adım, köyü bir karış

Damlada denizdir en küçük derdim.


Savurdum, eledim, seçtim zamanı

Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı

Haftada üç asır geçtim zamanı

Nerye gittimse zamansız vardım.


Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim

Yazık, kuklalara sığmadı sesim

Yaşadığım şimdi beşinci mevsim

Çağın çilesini sırtıma sardım



MİHRİBAN


Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban


Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban


Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban


Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban


Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban


Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor mihriban






 İSYANLI SÜKUT


Gitmişti makama arz-ı hâl için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim...

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı,

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı.

Daldı.. neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.



TUT ELLERİMDEN


Sırat’tan incedir sevda köprüsü

Beraber geçelim tut ellerimden.

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

Beraber uçalım tut ellerimden


Gönüldeki birlik kalkandır dışa

Aldırma ayaza, yele, yağışa

Giden ilkbahara, gelecek kışa

Beraber göçelim tut ellerimden.


Birleşmek üzredir şafakla gurûp

Korku beklenilmez kapıda durup

İster zehir olsun, isterse şurup

Beraber içelim tut ellerimden.


Çağır hayallerin en ötesini

Yakından duyarsın aşkın sesini

Sonsuz mutluluğun penceresini

Beraber açalım tut ellerimden.


Hatırla kaybolan hatıraları

Elmastan ışıklı, altundan sarı

Zaman tortusundan işte onları

Beraber seçelim tut ellerimden.


Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”

Zamanı zamana etme şikayet

Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

Beraber kaçalım tut ellerimden.

İçmedi, masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı,

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım can evime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini... vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.





BEŞİNCİ MEVSİM


Düştü can evime dördüncü cemre

Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.

Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene

Onaltıncı aya takvimsiz girdim.


Aynalara baktım korku gösterdi

Saatler her sabah kırkı gösterdi

Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi

Hayatım boyunca hedefte durdum.


Gül sundum yediler, koklamadılar

Armağan can verdim saklamadılar

Gittim... gelir diye beklemediler

Kaybolan gölgemi yollara sordum.


Getirdim yanıma ay'ı bir karış

Ölçtüm ki dağların boyu bir karış

Şehiri bir adım, köyü bir karış

Damlada denizdir en küçük derdim.


Savurdum, eledim, seçtim zamanı

Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı

Haftada üç asır geçtim zamanı

Nerye gittimse zamansız vardım.


Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim

Yazık, kuklalara sığmadı sesim

Yaşadığım şimdi beşinci mevsim

Çağın çilesini sırtıma sardım



MİHRİBAN


Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban


Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban


Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban


Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban


Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban


Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor mihriban





 İSYANLI SÜKUT


Gitmişti makama arz-ı hâl için,

'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

Bir azar yedi ki oldu o biçim...

'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,

Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...

Bir baktı konağa alttan yukarı,

'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Çekti ayakları kahveye vardı,

Açtı tabakasın, sigara sardı.

Daldı.. neden sonra garsonu gördü,

'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.



TUT ELLERİMDEN


Sırat’tan incedir sevda köprüsü

Beraber geçelim tut ellerimden.

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü

Beraber uçalım tut ellerimden


Gönüldeki birlik kalkandır dışa

Aldırma ayaza, yele, yağışa

Giden ilkbahara, gelecek kışa

Beraber göçelim tut ellerimden.


Birleşmek üzredir şafakla gurûp

Korku beklenilmez kapıda durup

İster zehir olsun, isterse şurup

Beraber içelim tut ellerimden.


Çağır hayallerin en ötesini

Yakından duyarsın aşkın sesini

Sonsuz mutluluğun penceresini

Beraber açalım tut ellerimden.


Hatırla kaybolan hatıraları

Elmastan ışıklı, altundan sarı

Zaman tortusundan işte onları

Beraber seçelim tut ellerimden.


Şüphe “başlangıç”tır, karar “nihayet”

Zamanı zamana etme şikayet

Kaçmak kurtuluştur diyorsan şayet

Beraber kaçalım tut ellerimden.

İçmedi, masada unuttu çayı;

Kalktı ki garsona vere parayı,

Uzattı çakmağı ve sigarayı,

'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş,

Sandım can evime döktüler ateş.

Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '

'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.


Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,

Ağzına küfürler doldu zehirden;

Salladı dilini... vazgeçti birden,

'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.





BEŞİNCİ MEVSİM


Düştü can evime dördüncü cemre

Dünyayı üçüncü gözümle gördüm.

Dörtyüz seksenbeş gün çekti bir sene

Onaltıncı aya takvimsiz girdim.


Aynalara baktım korku gösterdi

Saatler her sabah kırkı gösterdi

Namlular, nişanlar Türk'ü gösterdi

Hayatım boyunca hedefte durdum.


Gül sundum yediler, koklamadılar

Armağan can verdim saklamadılar

Gittim... gelir diye beklemediler

Kaybolan gölgemi yollara sordum.


Getirdim yanıma ay'ı bir karış

Ölçtüm ki dağların boyu bir karış

Şehiri bir adım, köyü bir karış

Damlada denizdir en küçük derdim.


Savurdum, eledim, seçtim zamanı

Yaprak, yaprak tel tel açtım zamanı

Haftada üç asır geçtim zamanı

Nerye gittimse zamansız vardım.


Yırtıldı ruhlara çizdiğim resim

Yazık, kuklalara sığmadı sesim

Yaşadığım şimdi beşinci mevsim

Çağın çilesini sırtıma sardım



MİHRİBAN


Sarı saçlarına deli gönlümü

Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor mihriban


Yar,deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor mihriban


Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor mihriban


Tabiplerde ilaç yoktur yarama

Aşk değince ötesini arama

Her nesnenin bir bitimi var ama

Aşka hudut cizilmiyor mihriban


Boşa bağlanmış bülbül gülüne

Kar koysan köz olur aşkın külüne

Şaştım karabahtım tahammülüne

Taşa çalsam ezilmiyor mihriban


Tarife sığmıyor aşkın anlamı

Ancak çeken bilir bu derdi gamı

Bir kördüğüm baştan sona tamamı

Çözemedim çözülmüyor mihriban


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NE ARARSAN KENDİNDE ARA!

Divan Edebiyatı: Berceste Beyitler