“İnsanlar beni kırıyor” diyorsan, önce sessizce sor kendine:
“Bu kadar kırılacak egoyu nerede biriktirdim?”
Çünkü ruh kırılmaz…
O saf, zamansız ve bütündür.
Kırılan, sahiplenendir.
“Ben” diyen, “haklıyım” diyen, “benimle ilgili” sanan o ince kabuktur kırılan.
Ego, kırıldıkça güçlenir;
çünkü her sarsılışta varlığını kanıtlamak ister.
“Bak işte, beni üzdüler!” der — ve sen yine ona inanırsın.
Oysa ruhun, bu oyunu çoktan çözmüştür.
O bilir ki kimse kimseyi kırmaz…
Sadece herkes kendi içindeki yarayı görünür kılmak için birbirine aynalık eder.
Her kırıldığında dur…
İçine bak.
O sızının kaynağına.
Orada, geçmişin bir anısı, unutulmuş bir değersizlik duygusu, ya da sevilmeme korkusu saklıdır.
Onu fark et, sar, kabul et.
Çünkü her fark ediş, egonun bir katmanını çözer.
Ve her çözülüş, seni yeniden “bir” olana yaklaştırır.
Kırgınlık, aslında İlahi bir çağrıdır:
“Yeniden hatırla, sen bu beden, bu hikâye, bu isim değilsin.”
Ve işte o anda, kırılmanın içinden bile bir nur sızar.
O nur, senin öz ışıgındır…
Ve sen onu hatırladığında, artık kimse seni kıramaz.
Alıntı:Uğur Narlıdere
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder