ŞÜKRÜ ERBAŞ ŞİİRLERİ

 ŞÜKRÜ ERBAŞ ŞİİRLERİ





SENİN KORKULARINI BENİM İNCELİĞİMİ


Ayrılık ne biliyor musun?

Ne araya yolların girmesi,

ne kapanan kapılar,

ne yıldız kayması gecede,

ne ceplerde tren tarifesi,

ne de turna katarı gökte.


İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!


İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,

birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.

Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,

duvarlara dalıp dalıp gitmesi.

Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.

Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.

Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.

Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.

İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,

hüznün arması ayrılık




AYKIRI YAŞAMAK


Geriye dönerek yanıtlıyoruz birbirimizi

Bir destek aranır bir güç alırcasına

Dönerek ikide bir anıların ülkesine..

Alnımızı gererek konuşuyoruz, kaşlarımızı

Bir ince eğimle siper edip bakışlarımıza

Çok iyi bildiğimiz bir duyguyu

- O biraz yenilgiye biraz ezikliğe benzer

Ortak yaşadığımız sızım sızım -

Saklamaya çalışıyoruz birbirimizden.


Uzun uzun susuyoruz sözün kıyılarında

Hangi kapıyı aralasak bir uzaklık esiyor

Hiçbir düşünceyi sonuna dek götüremiyoruz.

- Böyle belirlenmiş sınırlar içinde

Bir iç denetimle, bir dış denetimle

Konuşmak da eski tadını yitirdi -

Düşler kuruyoruz yeniden gelecek üzerine

Kaldırıp kirpiklerimizi ayak uçlarımızdan

Dağlara bakıyoruz, ufuklara, bulutlara

- Ah, o insan yüreğinin değişmeyen tutkusu -


Bir güncel sesle sonra, çirkin ve çiğ

Bir kirli görüntüyle hayata ilişkin

Dönüyoruz gerçeğin o kalın çizgisine..

Yeni yeni yaşamlar kuruyoruz ödünler vererek

Aklımızda yüzlerce geçerli açıklama:

"Yaşamak zorundayız nasılsa, iyidir

Hiç yoktan var olmak" adına

Karşı çıktığımız ne varsa yapıyoruz hepsini.

Bir kan pıhtısı gibi yarada kuruyan

Binlerce uyuşturucu merhemle donuyor kalbimizde

Anılar, inançlar, incelikler, düşler..


SENİ HİÇBİR DÜNYA TELAŞINA DEĞİŞMEDİM BEN

“Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. 

Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. 

Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını.

 Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep.

Sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. 

Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine.

Bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem.

Bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. 

Bütün hapislerin penceresi yaptım seni. 

Sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla. 

öze inandım, gövdene ondan çok…

Dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu. 

Alışkanlıklara yenilmedim ben, seni bir alışkanlığa dönüştürmek istemedim yalnızca.

Işıklı bir korunak arayacağım sesinin kıvrımlarında. 

‘Gelmen iyiliktir’ diyeceğim. 

Yüreğimden başka yanıtım olmayacak.

 Bir sorudan bir soruya vuracağım seni yine.

Dünyanın bütün yağmurları yağacak iki söz arasında.

 Ellerimi geçmişe mi geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım.

Küller altındaki köz için bir yudum soluk isteyeceğim. 

'Aşk iki kişiliktir’ sözünü düşüneceğim uzun uzun. 

Kalkıp pencereden hayata bakacağım. 

Alnından öptüğüm yerde 'Ülkemsin’ diyeceğim. 

Bir gülüşünle çıkıp caddeleri dolduracağım.

Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim?”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NE ARARSAN KENDİNDE ARA!

Divan Edebiyatı: Berceste Beyitler