Sevgi neydi?

 

Aşık Veysel’e sormuşlar: “Sizce aşk nedir?” Aşık Veysel gülümsemiş ve şöyle demiş; ”Seversin, kavuşamazsın, aşk olur…”demis
Ya da" bir tek aşk vardır "derler ,o da "Karsiliksiz "olan.
Bir diğeri de şudur :İki kişiden biri sever ,diğeri sevdiğini zanneder.Yani seven vardır bir de sevilen ve sevilen sevildiği için sever.Mesela çocuklar anne ve babaları sevdiği için onlar da anne babalarını severler.Bu belki bir taklit belki de bir içgüdü ama benim de inandığım bir açıklama.
Evet sevgi doğuştan insanda var olan bir duygudur ama insan nasıl sevmek gerektiğini ,sevginin ne olduğunu yaşayarak ve görerek öğrenir.Yani sevgi  öğrenilmesi gereken bir duygu aslında.Cünkü her şeyin olduğu gibi duyguların da ölçüsü,sınırı ,sınıfı ve kuralı vardır bir bakıma.Nasıl ve ne şekilde seveceğimizi ve bunu nasıl  göstereceğimizi  öğreniriz bizi sevenlerden.Zamanla bu kendi mizacimiza göre şekil alır ya da kimden ne şekilde öğrendiğimize göre değişebilir.Kimisi sever ama söyleyemez kimi söyler ama gösteremez .Bize nasıl ve ne şekilde gösterildiyse ve ögretildiyse öyle gösteririz sevgimizi.Ama çok yüce aynı zamanda yıkıcı bir duygudur.Acı da verebilir bize,mutlu da edebilir.Aslında olumsuz bir tarafı olduğuna inanmak zor çünkü tüm kainatı kuşatan,varlığa anlam katan ve insanı insan yapan ve her canlı için lazım olan  temel bir duygu .Olmazsa olmaz desem yanlış olmaz sanıyorum.
Ama sorun şu ki biz bu duyguyu bir silah olarak mı,bir savunma olarak mı yoksa kutsal bir değer olarak mı görüyoruz.Bu duygu hangisine hizmet ediyor onemli olan bu.Hak ettiği şekilde, varlığın  temel amacı olarak mi ortaya çıkıyor yoksa bir araç olarak mı?
Yani benim birini sevişim, var oluşumun temel ihtiyaci mi yoksa bir çıkara mi hizmet ediyor?İkinci seçenek için sevmek değil de öyleymiş gibi davranmak durumu söz konusu zaten .Ama sonuçta birileri aldatılmış oluyor.
Dedik ya bu duygu fıtratımızda yani programımızda var en saf haliyle .Ama onu bir silah olarak kullanmak da mümkün.
Biri birini sevdi diye diğeri de onu sevmek zorunda değil ama aslında sevmedigimiz şey insanın kendisi değil davranışı ya da düşünceleridir.Yani aslında öze minnet  ve saygı duyarız bilsek de bilmesek de.Çünkü öz hakikattir sevginin kaynağıdır ama çoğu zaman düşünce ve davranış özden önce gelir ve ögredigimiz ve bicimlendirildigimiz haliyle varlığımızin bir parcasi olur.Altta yatan gerçeği unuturuz.Sevmek bunu söylemek kadar kolay bir şey değil.Onun hakkını vermek de adını söylemek kadar sıradan değil.Birini sevmek ona sahip olmak değildir.Ama bu iki şey birbirine karışır bazen . Sevdiğimiz için yaptığımızı söylediğimiz çoğu şey aslında sahip olma ve hükmetme amacı taşır . Kimse sevdiği için birinin canını yakmaz, sevdiğini üzmez, üzemez , kıyamaz çünkü.Bu bir bahanedir farklı duyguları besleyen bir bahanedir sadece.O her gerekçeyi altına sigdirabileceğimiz  alelade bir his değildir .Sevmek özgür bırakmaktır derler ya hani öyledir.Cünkü birini gerçekten seversen ona şekil vermeye çalışmazsın,onu olmadığı biri olmaya zorlamazsın, onu sadece o olduğu için seversin,her şeyiyle kabul edersin.Öyle olunca gün gelir  ne terk edildiğine üzülürsün ne de tek ettiğine .Biz sevdiğimiz için birinin sahibi ya da kölesi değilizdir. O duygunun tek sahibi ve sorumlusu onu taşıyanın kendisidir çünkü.Kim daha çok seviyor diye de bir şey yok.Herkes sever ,az ya da çok önemli olan ne kadar olduğu değil nasıl olduğudur.Nicelik değil nitelik önemli.Bu bir yarış değil ,bu bir kıyas değil ,bu bir ölçü değil sadece olması gerektiği gibi olmali.Saygı duyarak,anlayarak,kabul ederek, hissederek yaşanmalı.O kadar hassas olmalı  ki ne karsimizdaki ona duyduğumuz  sevginin altında ezilmeli ne de eksikliğini hissetmeli.Aslinda en ucuz, en zahmetsiz ve parayla satın alınamayacak ölçüde degerli.Bir insana verilebilecek en değerli eşyalardan çok daha değerli.Maddi karşılığı olan şeylere öyle ya da böyle  sahip olabiliriz belki ama sevgi yoksa ondan yoksun kaldıysak yerini hiçbir şeyin doldurmasi mümkün değildir, bunu hepimiz iyi biliyoruz.Fakirlik bir lokma ekmek bulamamak değildir ,fakirlik bir yudum sevgiye muhtaç olmaktır.Bu yoksa dünyanın en zengin insanı olmak bir anlam ifade etmez.Para ve eşya sadece o eksikliği örten bir perde olacaktır ve o perde aralandıkça gerçeğin aynası boy gösterir karşımızda ve biz o aynaya baktıkça sadece boşluğa sarındıgımızı anlamış oluruz .Bu eksikliğin açtığı yaralar adeta kapanmaz bir yara olarak kalır ve izi hiç silinmez.Bu yoksunluk kimi zaman bizi güvenli bir limana çekerken çoğu zaman o limana demirlenmiş tüm gemileri yakmaya iter.Bunun kazanını ve kaybedini olmasın isteriz ama insan kendi gerçeğine gizlenmiş acımasız bir varlık haline de gelebiliyor ne yazık ki.Ve bu gerçeği görmezden geldikce sevilmemenin acısını hep başkasından çıkararak yaşıyor.Diyebiliriz ki insan bilmediği bir şeyi nasıl göstersin,nasıl anlatsin ,nasıl yaşasın.Sevilmediyse nasıl bilsin sevmeyi ,özünde var ama bilmiyor ki göstermeyi de söylemeyi de.Hiç duymamış ya da görmemiş ki taklit olsun edebilsin.Körelmiş içinde o güzelim his ,pekişmedigi ,karşılık bulmadığı ,kendini aynasında göremediği için .Suçlu kim biz miyiz;anne,babalar..?Sevmeyen mi suçlu sevilmeyen mi, kim?İlk kim unuttu ,kim unutturdu sevmeyi dersek Adem ve Havva ' dan Habil ve Kabil'e uzanır mı bu gerçek dersiniz? İnanin bilmiyorum .Ama bildiğim tek şey sevgi mücadeledir ,sevgi emektir ve o olmadan insan olabilmenin ,hayatı ve hakikati anlamanın mümkün olmadığıdır.

Sevgiyle kalın ...

Bahar B.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NE ARARSAN KENDİNDE ARA!

Divan Edebiyatı: Berceste Beyitler