Yunus Emre, 13. yüzyılda(1240?–1321?) yaşamış Türk şairdir. Doğum, ölüm tarihleri; nerede, nasıl yaşadığı kesin olarak bilinmemektedir. Ailesinin Moğol İstilası sebebiyle Horasan’dan Anadolu’ya gelip yerleştiği, dil- fikir ve dönemin kültür özelliklerinden anlaşılmaktadır. Sarıköy, Eskişehir’de yaşadığı, birçok ihtimalden en çok desteklenendir. Hacı Bektaş’ın vasıtasıyla Tapduk Emre hizmetine girmiş. Kırk yıl burada çalışıp hizmet etmiş, bu sırada divanını oluşturacak manzumeleri yazmıştır. Rençberlikle geçindiği ve fakir olduğu rivayet edilse de Bazen zengin olduğu da söylenmiştir. Durumu ne olursa olsun, mütevazı ve iyilik öğütleyen biri olduğu eserlerinden anlaşılmaktadır.
İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin Ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne Kişi Hak’kı bilmektir
Çün(neden) okudun bilmezsin Ha bir kuru ekmektir
Dört kitabın mânâsı Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin Bu nice okumaktır
DİN ANLAYIŞI
Ona göre din, insanlığı mutluluğa, barışa ve huzura kavuşturan bir yaşam biçimidir. Onun inandığı din, insanlığın ihtiyaç duyduğu ilahi hayat görüşüdür. Fakat O, şekilci dindarlığa, gösteriş için yapılan ibadetlere, dine körü körüne bağlanan sözde müslüman geçinen kimselerin dinine karşı çıkar. Zira Yunus, dinini sevgi ve aşk üzerine inşa ederek bütün insanlığa kucak açmayı bilmiştir. Dindar diye geçinen kimselerin vicdanlı olmaları gerektiğini ve onlarda şefkat, merhamet gibi duyguların bulunması gerektiğini savunur. İnsanları uyararak, onlara maddi çıkarlar peşinde koşmamayı öğütler.
Sen seni ne sanursan ayruğa da anı san (kendini ne sanıyorsan başkalarını da öyle san)
Dört kitabın ma’nîsi budur eğer varısa (dört kitabın anlamı varsa, budur.)
Tehî görme hiç kimseyi hiç kimse boş degül (Kimseyi boş görme, kimse boş değil)
Eksiklüg ile nazar erenlere hoş degül (Erenlerin başkasının eksiğini araması hoş değil)
Yunus, şiirinde namazı farklı bir yönden değerlendirerek, sembolik bir ”aşk namazı” ndan bahseder. Ona göre aşk namazının ne belirli bir vakti ne de belirli bir süresi vardır. Bu namazda süreklilik hâkimdir. Gönül kırmak ibadeti boşa çıkarır. Hatta ona göre bir gönül almak bin kez hac ibadetini yapmaktan daha değerlidir. Tasavvuftaki nihai hedefi, ilahi aşka ulaşmaktır. İlahi öze ulaşmak için bazı mertebelerden geçilmesi gerektiğini savunan Yunus, bu mertebelerin sırasıyla; şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olduğunu söyler. Yunus, marifet makamını bir ilim olarak görür. O, bu ilmi manevi bir ilim olarak değerlendirmekte ve kalplerde gizli olduğunu savunmaktadır. Ona göre derviş, maddiyata önem vermemeli, dünyalık işlerle meşgul olmamalı, mütevazi olmalıdır.
Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmayız
Kamu âlem birdir
Kişiliğin oluşmasnda “sabır” önemli bir noktadır. Kendisi Tapduk Emre hizmetinde yıllarca bu anlayışını tatbik etmiştir. Hikmet ve himmete manevi bir anlam vererek Allah’ın sayısız hikmetlerinin bulunduğunu belirtir. O, kimi zaman Lokman peygamber gibi olup Allah’ın hikmetlerine daldığını ifade eder. Tasavvufun aşk tarafını derinlemesine ele alır. Aşkı hisseder, düşünür ve topluma da anlatmaya çalışır. Yunus’un beyitlerini incelediğimizde onun bir ”aşk ve ahlak” şairi olduğunu görürüz. Bu dünyadan bir beklentisinin olmadığı gibi cenneti elde etmek gibi bir amacı da bulunmamaktadır. Ona göre ölüm yokluğa atılan bir adım değil aksine yeni bir hayatın başlangıcı ve ilahi sevgiliye kavuşma hadisesidir.Ona göre yok olmak bir anlamda var olmak demektir. O, yok olan bir insanın Tanrı’da eridiğini, onunla birlikte yeniden dirildiğini savunur. Aslında Yunus, ölümsüzlüğü yani sonsuzluğu yakalamak istemiştir. Her ne kadar felsefe sözcüğünden ya da felsefi terimlerden bahsetmese de felsefece incelenecek fikirlere sahiptir. Bir kere halk adamıdır. Ezilenden yana olduğunu her zaman söylemiştir. Hayatı hakkında söylenenler rivayetten ibaret olsa da, sade hayat süren bir sofu olduğu ortak kanıdır. Yalnızca edebi nitelikleriyle dahi kazanç sağlayabilecekken, hak yolunda yok olmaya çalışmıştır. Ona pan teist- tüm tanrıcı denebilir. Tanrı ona göre her şeyde bulunur. Bu yüzden “değerlilik” saçmadır. Her şey tanrısal özün görünümleridir. Herkesi bu yüzden sever. Kendini, yani tanrıyı sever.
Sevginin toplumdaki eksikliğini belirtir. Bu yüzden “aşk” en çok kullandığı kavramdır. İnsanlar birbirini sevmemektedir, halbuki bu kişinin kendine zararlıdır. Herkes bir bütünü oluşturur. Ancak sevgi fayda sağlar. Ahlak da bu yüzden önemlidir. Birbirinin anlayışına saygı göstermek, itibar göstermek kendin için gereklidir. Kişi önce kendini düzeltmelidir ki çevresi de düzelsin. Çünkü birbirimize bağlıyız. Bu görüş Moğol zulmüyle batıya sürüklenen kalabalıklar içinde şekillenmiştir. Mevlana da bu dönemde, ana yurtların yağma edildiği zamanlarda yaşamıştır. Bu uç koşullar Yunus’ta ve Mevlana’da şüpheye yol açmış, dayatılan- diretilen resmi anlayışlar sorgulanmıştır. Nihayetinde, insanın insana düşmanlığının kimseye fayda sağlamayacağını anlatma ihtiyacı duyulmuştur.
Yunus Emre divan edebiyatında itibar görmemişti. Sultan Süleyman döneminde düşünceleri zındıklık sayıldı ve idam sebebi oldu. 2013’te de Milli Eğitim Bakanlığı bir şiirini sansürledi.( Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni) Şiiri Türkçe olduğu için divan şairlerince hakir görüldü. Ancak yalın anlatımı ve halk dili ile 800 yıldır sokaktaki adamın felsefesini yansıttığını söyleyebiliriz. Bugün Türkçe felsefenin aksakalı, ulu önderidir. Herkese hitap edebilen sevgi anlayışı ile zamanda yolculuk eden bir düşünürdür. Türkçe konuşanlar böyle bir şairi ana dilinde okudukları için müteşekkirdir.
Gelin tanışık idelüm işi kolay tutalum
Sevelüm sevilelüm dünyâ kimseye kalmaz
Alıntıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder