Turgut Uyar: Hayati ve bilinmeyenleri





TuRGut UYar:

Turgut Uyar 4 Ağustos 1927 tarihinde Ankara’da, altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldi. (Bazı kaynaklarda 1926 olarak yazılıdır.)


“Hüzünlü bir çocuk” olmuştur küçükken


Babası Hayri Uyar bir subaydı ve ailesinden uzakta yaşamak zorunda kalıyordu. Dolayısıyla Turgut Uyar da babasından ayrı büyüdü. Babasının bu durumu Turgut’un -deyim yerindeyse- bir yanını eksik bırakmıştır. Naif kişiliğinin oluşmasında, babasından sıklıkla ayrı kalmasının yarattığı hüznün payı büyüktür. Bu durumdan şu şekilde söz eder kendisi: “Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır. Ağabeyim bana sataştıkça annem “Yapma oğlum” derdi ona, “O içli bir çocuk…”

Şanslıdır ki müzik aşığı bir ailede büyümüştür şair

Şair Turgut’un da bir üyesi olduğu Uyar ailesi, müzik duyarlılığı yüksek bir ailedir. Ailenin müziğe karşı olan bu tutumu, Turgut Uyar’ın çocukluk yıllarından itibaren şiir yazmasına ve şairlik altyapısının oluşmasına büyük katkı sağlamıştır şüphesiz.


Turgut Uyar, ilkokulu bitirdikten sonra ortaokulu Konya’da askeri bir okulda okur. Daha sonra da Bursa Işıklar Askeri Lisesi’ne gider. Askeri Memurlar Okulu’nu da bitirdikten sonra Kars’ın Posof ilçesinde (Posof şu an Ardahan’a bağlı) askeri memur olarak çalışmaya başlar. Burada 4 yıl çalışır ve daha sonra Samsun’un Terme ilçesine gönderilir. Burada da 2 yıl çalıştıktan sonra Ankara’ya tayin edilir. Burada da 4 yıl çalışır ve askeri memurluktan istifa eder. (Hatta şöyle demiştir: Ben severim omuzlarımı bir gün/sırma apoletleri olmasa da…) Bundan sonraki iş hayatına SEKA’da devam eder ve buradan emekli olur. Emekli olmasıyla birlikte İstanbul’a taşınır ve oraya yerleşir.


T. Uyar, İstanbul’a taşınmadan önce bir evlilik yapar. Yezdan Şener’le yaptığı bu evlilikten çiftin 3 çocuğu olur. Fakat maalesef bu evlilik sona erer.

Daha sonra şair, Ankara’da öykü yazarı Tomris Uyar ile tanışır ve bu tanışma evlilikle sonuçlanır.

Ölümü ömür törpüsü hastalık, sirozdan olur

Alkol tüketimi şairde siroz hastalığına yol açar ve bu hastalık ömrünün son dönemlerinde Turgut Uyar için büyük sıkıntılara sebep olur. Şiirin bu dev hüzünlü şairi 22 Ağustos 1985’te yaşama veda eder. Bedeni şu anda Rumelihisarı Mezarlığı’na huzur vermektedir. Toprağı da “sevdiğimizi aldığı için öyle güzel kokuyordur”. Eminiz…

Arz-ı hâl şiiri:

Ben de günahkar kullarındanım Allahım!

Bir “Kulhuvallahi” bilirim dualardan,

Bir de “Yarabbi şükür” demeyi doyunca,

Bir kere oruç tutmam ramazan boyunca,

Ama çekmediğim kalmadı sevdalardan.

Ben de günahkar kullarındanım Allahım!


Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!

Eğer bilmiyorsan işte, haberin olsun,

Ekmek derdi, aşk derdi unutturdu seni.

İnsan hatırlamıyor dün ne yediğini,

Zaten yediğimiz ne ki hatırda dursun.

Benim gibi kulun çok dünyada, Allahım!


Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!

Meleklerin sana bunları söylemezler.

Artık, pek yarattığın gibi değil dünya,

İnsanlar hem sabuna karıştı, hem suya.

Ne olursun hoşuna gitmediyse eğer,

Yazdıklarıma sakın darılma Allahım!


Sana bir şey soracağım, affet Allahım!

Beş vakit kızlar doluyor camilerine,

Beyaz yaşmaklı, beyaz tenli masum kızlar,

Benim bir defa görüşte yüreğim sızlar.

Sen tutulmadın mı, içlerinden birine?

Sana bir şey soracağım, affet Allahım!


İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!…

Kıt kanaat sere serpe yollar boyunca

Sen, bizim için hala o ezeli sırsın.

Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın.

Herkesin kederi, gailesi boyunca.

İşte insanlar bu minval üzre, Allahım!


Turgut Uyar ilk şiiri Yâd’ı, Yedigün dergisinde yayımlar. Nurullah Ataç’ın ısrarlarıyla da 1948’de Kaynak dergisinin yarışmasına katılır. Şiiri “Arz-ı Hal”, yarışmayı kazanır. Yarışmaya katılması konusunda ona destek olan Nurullah Ataç, şairin Türkiyem adlı şiir kitabına yazdığı önsöz de şöyle demiştir: “Bilmem yanılıyor muyum Turgut Uyar’ı iyi bir şair saymakla? Hiç sanmıyorum. Ne olursa olsun, onun için atıyorum zarımı.”


Onun da bizim gibi gerçek aşkı İkinci Yeni’dir

İlk şiirlerinde Garip akımının etkileri hissedilse de, Cemal Süreya ve Edip Cansever’le birlikte İkinci Yeni akımının en önemli temsilcisiydi Turgut Uyar. Bu şairler dışında Sezai Karakoç, Ülkü Tamer, İlhan Berk, Ece Ayhan, Oktay Rıfat, Kemal Özer, Ahmet Oktay, Özdemir İnce ve Nihat Ziyalan da bu akımı temsil eden şairlerdi. 


Dokuz şiir kitabının ardından tüm şiirleri Büyük Saat’te toplanır.

“Şiir işçisi” Turgut Uyar, yaşadığı süre boyunca 9 şiir kitabına imza attı. Bu kitaplar: Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplandılar, Kayayı Delen İncir, Dün Yok Mu. 1984’te de bütün şiirleri “Büyük Saat” adlı bir kitapta toplandı.


Turgut Uyar’ın oğlu Hayri Turgut Uyar İTÜ Bilgisayar Mühendisliği öğretim üyesidir. Öğrendiğimiz kadarıyla açık kaynak kod ve özellikle de Linux aşığıdır kendisi. 

Denge ise adeta bir hayat manifestosudur:


Sizin alınız al inandım

Morunuz mor inandım

Tanrınız büyük amenna

Şiiriniz adamakıllı şiir

Dumanı da caba

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

Bütün ağaçlarla uyuşmuşum

Kalabalık ha olmuş ha olmamış

Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum

Ama ağaçlar şöyleymiş

Ama sokaklar böyleymiş

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de

Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı

Yan gelmişim diz boyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle dövüşemem

Siz ne derseniz deyiniz

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım

Sizin morunuz mor inandım

Ben tam dünyaya göre

Ben tam kendime göre

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız.


Bu şiir “Tel Canbazlarının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir” olarak da bilinir. Dünyanın En Güzel Arabistanı adlı kitapta bulunmaktadır ve Turgut Uyar’ın hayata bakışını yansıtmaktadır.


Sarı bir kuşları vardı.

Adına kanarya derlerdi. Küçük bir kafeste odayı doldururdu.

«Ama ben onların ölümlü, yanılgan insan,

Geçen ve bir daha geri gelmeyen bir rüzgâr

olduklarını unuttum.»

Çünkü unutmak bana göreydi.

Çünkü ben de ölümlüydüm. Ben, Yekta, bunu pek hoş buluyordum.

Bu unutmak değildi, içinde olmaktı onun.

Önceleri daha iyi mi idi, bilmiyorum.

Gidip geldiğim,

Durulduğum koyu geceler vardı. Yıkık değildim.

Yıkılıp yeniden kurulmamıştım ama, yıkık değildim.

Gaz lâmbaları yakardık,

Ensiz çalgılar çalardık geceye.

Tekliğimiz ayışığına boğulur giderdi.

Teker teker üçer kişi olurduk. Öyle de iyiydi.

Ben ona, Gülbeyaz kadına, eski yalnızlığımı söylerdim.

Ben söyledikçe eskirdi,

Uzaklaşırdı.

Onunla, Gülbeyaz’la bakışır ısınırdık.

Sonra yanılgan insanlığım başladı.


Turgut Uyar, Akçaburgazlı Yektanın Mahkeme Kararını Aldığında Söylediği Mezmurdur adlı şiirinin, ezilen, dövülen, Gülbeyaz’ı seven, düşen, düşerken bile sevmekten vazgeçmeyen, yaptıklarından da pişman olmayan kahramanıdır Yekta.


Akçaburgazlı Yekta’yla ilgili tek şiiri bu değildir Uyar’ın. Şunlar da vardır: Akçaburgazli Yekta’nin Yalnızlığına Kara Taştan Tapınak Kurduğunda Söylediği Mezmurdur, İki Dalga Katı Arasında Yapacağını Şaşıran Akçaburgazlı Yekta’nın Söylediği Mezmurdur, Sular Karardığında Yekta’nın Mezmurudur.


“Tokluğun ayıp olduğu” günleri hatırlatır, çünkü Açlık Çoğunluktadır

Gülü çiğdemi filan bırak

sardunyayı karidesi filan bırak

acıyı ve ölümleri bırak

oy pusulalarını ve seçimleri bırak

evet,

seçimleri özellikle bırak

çünkü açlık çoğunluktadır.


Göğe Bakma Durağı’nda herkese bir mola verdirtir şair


ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım

şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından

bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından

durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar

şu aranıp duran korkak ellerimi tut

bu evleri atla bu evleri de bunları da

göğe bakalım


Turgut Uyar’ın “senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım / tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum” diyerek hepimizi kendisine bir kez daha aşık ettiği şiirdir bu. Ayrıca “bu karanlık böyle iyi, aferin tanrı’ya…”


Ve insansoyunun mükemmel mutsuzluğu’nu tarif eder


Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun

sevgim acıyor


Biz giz dolu bir şey yaşadık

onlar da orada yaşadılar

Bir dağın çarpıklığını

bir sevinç sanarak…


“Alıp başını gitmenin” de şiirini yazar tabii ki


Birgün, bir yağmurla garip garip

-Çoluğu çocuğu terk edeceğim.-

Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım

Alıp başımı gideceğim


Uyar içindeki Tomris aşkını da ortaya çıkartır şiirlerinde


Herkes seni sen zanneder.

Senin sen olmadığını bile bilmeden,

Sen bile..

Seni ben geçerken,

Derim ki,

Saati sorduklarında;

Onu “O” geçiyordur.

Kimse anlam veremez.

Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.

Ettirmek istiyor musun demezler.


Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.


Zamanı durdururum yüreğimde,

Sensiz geçtiği için,

Akrep yelkovana küskündür.

Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.

Bil ki akrep yelkovanı geçerse,

Atan bu yüreğim durur.

Bırak bozuk kalsın, hiç değilse;


Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.


Turgut Uyar’ın Tomris’i için yazdığı “Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur” şiirinde ayyuka çıkan aşktır. Okuyanı da aşkla doldurur.


Tanrı’yı sorgular “Hiçsizliğe”


Tanrı sen ne kadar güzelsin

bir hiç olarak

ormansın belki bilmiyorum

belki ormanda bir ağaçsın şuncacık

bir pazartesi günüsün

insanları dupduru edemeyen

bütün karayollarında ve demiryollarında

gider gelirim bütün dünyada

ama biliyorum Kırşehir’de mezarsın

bir kilisesin Kapadokya’da

sözgelimi yumurtada zarsın

ustasın sabahları yapmada

en katı yoklukları koyarak insanın içine

akşamüstlerinde biraz gaddarsın

sular ve zamanlar kararırken


ne yapalım

bari bağışlayalım birbirimizi.


Daima umuda olan inancımızı pekiştirir.

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı

Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk

Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza

Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları

Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk

Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz

Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

Turgut Uyar’ın bize, biz “ölümlülere”, her şeyin naylondan olduğunu hatırlattığı muhteşem şiiri: Geyikli Gece… 


Uyar’ın ardından Cansever de durmaz, yazar


Kocaman bir avlunun ortasında durdu durdu

İçindeki bomboş avluya bakarak

Gökyüzünden arada bir oraya

Ölü bir kuş ya düşüyor ya düşmüyordu.


Görseydi içinin olmadığını

Çekip onca çelenkten bir sap karanfili

Koymak ister miydi hiç

Bu ikindi vaktinin hırçın vazosuna.


Güzleri kullanırdı o kadar sevmese de

Dünyayı kullanırdı açıp da penceresini sonsuza

Su içse suya benzerdi biraz

Konuşsa

Üç beş kişi birikirdi herhangi bir köşebaşında

Yolu düşse de başka mor-sarı bir akşam kahvesine

Ne kadar eşleşirdi Van Gogh’un bakışıyla.


Sevgiler gönderirdi nedense utanırdı da bundan

Gönderir gönderir geri alırdı bir gücenikliği sonra.


Dün müydü, yüzyıllar mı geçti, bilmiyorum ki

Bir yaz sonuydu yalnız denizi sıyırıp geçtik

İki tek votka içtik varmadan Aşiyan’a

Konuşmadık hiç, nedense hiç konuşmadık

Az sonra kalkıp gitti o

Kalakaldım ben oracıkta

Kapadım gözlerimi ardından gene birlikte olduk

– Garson! bize iki tek votka daha.


Ölümünden sonra Edip Cansever, Turgut Uyar için bu olağanüstü dizeleri yazmıştır.


İlhan Berk de Güzel Devedikeni’ni kaleme alır


Bir yüz. Turgut uyar. Güzeldevedikeni.

Bir edirnekapılı. Öyleyse, fukara, umarsız bir sokak: vaiz sokak. Numara 70.

At pazarları, bahçe kahveleri, develer ve yeşil, soluk tramvay vagonları: hep bu fakir sokak için.

Bir çocuk, içli, kırılgan. Daha o zamandan. ‘Ben sıkıntılıyım!’ diyordur.

Tanaş usta, oğlu toma; kömürcü Eda Hanım. Ve bakkal Topal Halit. (bu topal halit her gün karagümrük’e gidip saçlarını taratır. İlk yüzler)

Ancak uzun bir yolculuğa hazırdır yüzü. Bütün büyük küçük kentler.

Ve Posof.

Çünkü şiir dağlardan Zanerhev Köyü’ne inmiştir. Ceketi ve atın dizginleri yağmur altındadır.

Posof’daki bir fotoğrafta uzanmış kendi yanaklarından öpüyordur.

Bir yaya. ‘Bütün mümkünlerin kıyısında!’

Alıntıdır..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NE ARARSAN KENDİNDE ARA!

Divan Edebiyatı: Berceste Beyitler